Arkeolojik Alanlar Sadece Kazılarla mı Korunur? Dijital Mirasın Gücü
- Gökçe Bal
- 31 May
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 Haz
Güneşin ilk ışıkları Göbekli Tepe’nin kadim topraklarına dokunurken, yükselen bir drone tarihin izlerini kaydetmeye başlıyor. Bu an, yalnızca etkileyici bir görüntü değil; binlerce yıl öncesine ait bilgilerin dijital kayıtlarla geleceğe taşınması anlamına geliyor. Lazer dalgaları zemini tararken, veri kümeleri bir zaman kapsülüne dönüşüyor. İşte bu, dijital mirasın gücü: kültürel varlıkları yalnızca kazılarla değil; hassas ölçümlerle, üç boyutlu modellerle ve yapay zekâ destekli analizlerle korumak ve anlamlandırmak.
Ancak bu, geleneksel kazı tekniklerinin yerini aldığı anlamına gelmiyor. Toprağın dikkatle elenmesi, bir buluntunun sabırla ortaya çıkarılması ya da minik bir seramik parçasının yerle bağlantısını belgelemek gibi işler, arkeolojinin temel taşlarından biri olmaya devam ediyor.
Bugün, LiDAR taramadan fotogrametriye, uzaktan algılamadan uydu görüntülerine kadar pek çok dijital yöntem, bu özenli emeği tamamlayan bir boyut sunuyor. Milimetrik doğrulukta belgelenen veriler, hem bilimsel analizleri kolaylaştırıyor hem de mirasın geleceğe aktarılmasını sağlıyor.

Ben Gökçe. Harita mühendisliği ve yapay zekâ alanında çözümleri araştıran bir teknoloji tutkunu olarak, dijital mirasın sunduğu bu heyecan verici dünya hakkında sizlere bilgi aktarmaktan mutluluk duyuyorum. Hazırsanız, teknolojiyle güçlenen arkeolojinin izinde dijital mirasa birlikte adım atalım.
Arkeoloji İçin Dijital Haritalama
Günümüz arkeolojisi, teknolojinin sunduğu haritalama yöntemleriyle adeta zamanın tozunu dijital süpürgelerle siliyor. Arkeolojik alanlar gökyüzünden, lazer ışınlarıyla, hatta uydulardan gözlemlenerek sistematik şekilde belgeleniyor. Bu dijital yöntemler sayesinde hem yüzey altındaki yapılar keşfedilebiliyor hem de bu yapılar milimetrik doğrulukla 3B modellere dönüştürülerek kayıt altına alınabiliyor. Peki bu teknolojiler nelerdir ve nasıl çalışırlar? Gelin, toprağın altını dijital gözlüklerle birlikte keşfedelim.
LiDAR: Saklı Antik Kentleri Görebilen Lazer
LiDAR (Light Detection and Ranging), belki de en etkileyici arkeolojik haritalama teknolojilerinden biri. Düşünün, yoğun bitki örtüsüyle kaplı bir ormanlık alana lazer darbeleri gönderiyorsunuz ve o lazerler, yaprakların arasından süzülüp yere çarparak geri dönüyor. Sonuç: Yerin şekli, gizli yapılar ve antik yollar birer birer gözler önüne seriliyor. Üstelik bu sistem o kadar hassas ki, birkaç santimetrelik tümsekleri bile algılayabiliyor.
Batı Anadolu’daki Kolophon antik kentinde yapılan bir çalışmada, yoğun maki örtüsünün altında kalan mezarlar ve sur kalıntıları LiDAR ile tespit edilerek haritalandı. Efes Antik Kenti’nde Kuretler Caddesi ve Hadrianus Tapınağı gibi alanlar da benzer yöntemlerle tarandı. Kısacası, LiDAR bize kazmadan da kazı yapılabileceğini kanıtlıyor.
Fotogrametri: Objektiften Gelen Dijital Miras
Fotogrametri sayesinde yüksek çözünürlüklü fotoğraflar kullanılarak milimetre düzeyinde doğruluğa sahip 3B modeller üretiliyor. Üstelik bu yalnızca büyük yapılar için değil, en ince taş işçiliği detayları bile dijital olarak arşivlenebiliyor. Örneğin, Yozgat’taki Emirci Sultan Türbesi ve camisi drone fotogrametrisiyle detaylıca tarandı. Elde edilen 3B modeller, yatayda sadece 2,4 cm, düşeyde 2,6 cm hata payı ile inanılmaz bir hassasiyet sundu. Ortaya çıkan dijital arşiv, bu tarihi yapının hem bugünkü durumunu belgeledi hem de geleceğe bir dijital miras bıraktı.

Uzaktan Algılama: Uydularla Antik Dünyayı İzlemek
Uydu görüntüleri ve uzaktan algılama yöntemleri, özellikle geniş alanlardaki değişimleri takip etmek için vazgeçilmez bir araçtır. Antik kentlerin savaş, şehirleşme ya da doğal afetlerle nasıl değiştiğini anlamak için kullanılan bu yöntemlerle örneğin Suriye, Kuzey Irak ve Güney Türkiye’deki binlerce alan tarandı. Göbekli Tepe çevresinde yapılan uzaktan algılama çalışmaları, antik çağda bugünkünden çok daha yoğun bitki örtüsünün olduğunu ve bunun zamanla değiştiğini gösterdi. Bu sadece geçmişi anlamamıza değil, gelecekteki çevresel riskleri öngörmemize de yardımcı oluyor.
Bu teknolojiler kazı işini kolaylaştırmakla kalmıyor; aynı zamanda kültürel mirasın dijital olarak korunmasını, belgelenmesini ve paylaşılmasını sağlıyor. Yani aslında her lazer darbesi, her drone uçuşu, geçmişe atılan bir dijital imza.
Çatalhöyük: 3B Dijital Kazı Süreci
Konya'da yer alan Neolitik yerleşim Çatalhöyük, dijital arkeoloji alanında öncü projelere ev sahipliği yapmasıyla dikkat çekiyor. Bunlardan biri olan "3D-Digging at Çatalhöyük" projesi, 2009-2010 yılları itibarıyla kazı sürecine ileri düzey dijital belgelemeyi entegre ederek, arkeolojik çalışmaların metodolojisinde önemli bir dönüşüm başlatmıştır. Projenin temel hedefi, kazı sürecini geriye dönük analiz edilebilir kılmak ve elde edilen verileri sanal ortamlarda yeniden üretilebilecek şekilde yapılandırmaktır.
Bu kapsamda, Doğu Höyük kazı alanı makro ölçekte lazer tarayıcılarla belgelenmiş; B89 numaralı yapı gibi spesifik mimari unsurlar ise mikro ölçekte yüksek çözünürlüklü fotogrametrik yöntemlerle kayıt altına alınmıştır. Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan toplu mezarlar ve mimari yapılar, detaylı olarak fotoğraflanmış ve sayısal 3B modellere dönüştürülmüştür. Elde edilen tüm modeller, coğrafi bilgi sistemlerine entegre edilerek hem analiz hem de arşivleme süreçlerine dahil edilmiştir.

Saha uygulamalarında, tablet bilgisayarlar aracılığıyla bu modeller anlık olarak görselleştirilmiş; böylece arkeologların karar alma süreçlerinde dijital veriye dayalı, eş zamanlı değerlendirme yapmaları sağlanmıştır. Bu yaklaşım, kazıların yalnızca mevcut durumun belgelenmesiyle sınırlı kalmayıp, uzun vadede arkeolojik dokunun bozulma ve tahribat süreçlerinin de izlenebilir hale gelmesini mümkün kılmıştır. Çatalhöyük örneği, dijital arkeoloji uygulamalarının kültürel mirasın sürdürülebilir korunmasına ve disiplinlerarası veri yönetimine nasıl katkı sağlayabileceğini göstermesi açısından son derece çarpıcıdır.
Ani Harabeleri: LiDAR’la Kentsel Koruma
Doğu Anadolu'nun tarihi mirası Ani Harabeleri, günümüzün gelişmiş haritalama teknolojileriyle yeniden yorumlanıyor. Ani’deki Kurtarıcı Kilisesi gibi yapılar, yüksek çözünürlüklü 3B lazer tarayıcılarla belgelenerek dijital rektifikasyon süreçlerine tabi tutuldu. Solvotek firmasının World Monuments Fund (WMF) iş birliğiyle yürüttüğü bu çalışmalarda, yapının mimari detayları ve duvar yazıtları LiDAR teknolojisiyle milimetrik doğrulukla kaydedildi.

Bu dijital modelleme çalışmaları sayesinde, yapısal bozulmalar ve çevresel etkiler zamana bağlı olarak izlenebilir hâle geldi. Artan yağma faaliyetleri, depremler ve zemin kaymaları gibi Ani sahasını tehdit eden riskler; dijital haritalama ve uzaktan algılama yöntemleriyle düzenli olarak takip ediliyor. Örneğin, insansız hava araçları (İHA) ile Çataldere Vadisi üzerinde yapılan taramalar, Ani çevresindeki antik şehir dokusunun belgelenmesini ve potansiyel tahribatların erken tespitini mümkün kılıyor.
Bu yaklaşım yalnızca Ani'nin kültürel mirasını sayısal ortamda korumakla kalmıyor, aynı zamanda mekânsal karar destek sistemlerine entegre edilerek koruma politikalarının daha etkin yönetilmesine zemin hazırlıyor.
Arkeolojik Risklerin Uzaktan Takibi
Günümüzde arkeolojik alanları bekleyen en büyük tehlikelerden bazıları erozyon, kaçak kazılar ve şehirleşme. Uzaktan algılama teknolojileri, bu risklerin izlenmesinde kritik rol oynar. Örneğin uydu veri analizi kullanılarak Türkiye kıyılarındaki antik kentler gelecek deniz seviyesi yükselişi riskine karşı değerlendirilmekte (örneğin sığınaklara su basma modellemesi). Ayrıca, Ortadoğu’daki karmaşık güvenlik ortamında uzmanlar, savaş bölgelerindeki kültürel miras tahribatını uydu görüntülerinden rapor ediyor. Uzaktan algılamayla düzenli aralıklarla çekilen görüntüler, arkeolojik sahadaki çukur açma veya yıkım gibi anormal hareketleri hızlıca algılayabiliyor. Bu sayede müzeler ve yerel yönetimler, sahadaki sorunları önceden fark edip önlem alabiliyor. Çatalhöyük’teki 3B verilerle birlikte hava fotoğrafları da dönemsel olarak karşılaştırılıyor; böylece kazıdan sonra oluşan çatlaklar, binalardaki çökme belirtileri tespit ediliyor.
Tüm bu yaklaşımlar, arkeolojik korumanın yalnızca fiziksel müdahale ile değil; uzamsal analiz, sensör teknolojileri ve veri odaklı karar destek sistemleriyle entegre biçimde gerçekleştirilmesi gerektigini ortaya koyuyor. Dijital arşivleme ve uzaktan algılama tabanlı risk izleme sistemleri, kültürel miras alanlarını bugünün ve geleceğin tehditlerine karşı daha dirençli hale getiriyor.
Dijital Miras Teknolojilerinin Stratejik Önemi
Arkeolojik alanların korunmasında dijital teknolojilerin sunduğu en büyük avantaj, dinamik değişimlerin ölçülebilir, karşılaştırılabilir ve tekrar analiz edilebilir biçimde belgelenmesini mümkün kılmasıdır. Geleneksel yöntemlerle yalnızca raporlara giren bilgi kırıntıları, artık dijital modellerle kapsamlı, zamana karşı dayanıklı ve çok boyutlu bir arşive dönüşüyor. Erozyon, ani sel baskınları, kaçak kazılar gibi çevresel ve insan kaynaklı tehditler, ancak yüksek çözünürlüklü uzaktan algılama sistemleriyle bütüncül şekilde izlenebiliyor.
Göbekli Tepe’de yürütülen çalışmalar, geçmiş iklim koşullarının arkeolojik bağlamda nasıl iz bırakabileceğini ortaya koyarak, kazı planlamasında bilimsel öngörü sağlayan veriler üretti. Ani Harabeleri’nde ise anıtsal yapıların her duvarı milimetrik hassasiyetle lazer tarayıcılarla kayıt altına alındı. Bu sayede olası bir deprem ya da doğal afet sonrası bile yapıların detaylı 3B dijital ikizleri korunmuş olacak.
Fotogrametri teknolojisi sayesinde her bir taşın, kabartmanın veya mimari detayın dokusu mikrometre düzeyinde görüntülenebiliyor. Bu detaylı kayıtlar, tıpkı bir hastalığın erken teşhisi gibi, yapısal bozulmaların erken tespiti ve koruma müdahalelerinin zamanında yapılabilmesi açısından kritik rol oynuyor.

Sonuç olarak, dijital miras teknolojilerine yapılan yatırımlar sadece bugünün değil, yarının da kültürel değerlerini güvence altına alıyor. Bu yöntemler sayesinde arkeolojik alanlar bilimsel bir tutarlılıkla belgeleniyor, korunuyor ve gelecek kuşaklara aktarılabiliyor. Aynı zamanda, alan yönetiminde daha sağlıklı kararlar alınmasına yardımcı olurken, sürdürülebilir bir koruma yaklaşımı da sunuyor. Yani, dijitalleşme yalnızca bir kayıt aracı değil; kültürel mirasın yaşamasını sağlayan stratejik bir yapı taşı haline geliyor.
Kaynaklar ve İlham Alınanlar
Bu yazıyı hazırlarken hem saha deneyimlerinden hem de akademik çalışmalardan ilham aldım. Dijital arkeoloji, uzaktan algılama ve 3B modelleme konularında yapılan ulusal ve uluslararası projeler; World Monuments Fund (WMF) gibi kuruluşların uygulamaları; üniversitelerin disiplinlerarası çalışmaları bu içeriğin temelini oluşturdu. Her biri, dijital teknolojilerin kültürel mirası koruma gücünü gösteren değerli örnekler sundu. Ben de bu bilgileri, harita mühendisliğine ve teknolojinin insana dokunan yönüne duyduğum merakla harmanlayarak sizinle paylaşmak istedim.
Dijital dünyanın bu katmanlarını birlikte keşfetmeye devam etmek dileğiyle. Yeni yazılarda görüşmek üzere, sevgiyle ve merakla kalın!
Comments