Türk Hava Kuvvetleri Akademisi ve Tarihçesi
- Furkan Sağlam
- 19 Tem
- 5 dakikada okunur
Türk Hava Kuvvetleri, sadece bir askeri güç değil; aynı zamanda Türkiye’nin tarihsel direnişinin, kararlılığının ve çağdaşlaşma yolundaki iradesinin bir simgesidir. Türkiye’nin jeopolitik konumu, yüzyıllar boyunca farklı cephelerde askeri harekâtların merkezinde olmasına neden olmuş; bu durum havacılık gücünün gelişimini de doğrudan etkilemiştir.
İçindekiler
Türk Havacılığının Tarihçesi
1909 yılında, Batılı ülkelerden kısa bir süre sonra İstanbul semalarında uçaklar görülmeye başlandı. Osmanlı Devleti, havacılık alanındaki gelişmeleri yakından takip etti ve pek çok ülkeden önce bu alanı askeri teşkilatına dahil etti. O dönemin şartlarını göz önünde bulundurduğumuzda, bunun ne kadar cesur ve ileri görüşlü bir adım olduğu daha iyi anlaşılır.

1911’de İtalya’nın Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’a saldırısı sırasında, Türk Ordusu tarihte ilk kez hava saldırısına uğrayan ordu olarak kayıtlara geçti. Ancak aynı savaşta Türk birlikleri bir savaş uçağını düşürüp pilotunu esir alarak başka bir ilke daha imza attı. Bu, hava savaşlarının önemini ilk fark eden milletlerden biri olmamızın göstergesidir.
Uçakların henüz yeni görüldüğü bu dönemde, bu araçların bir gün kontrol dışına çıkıp düşman topraklarına ulaşabileceği ihtimali ciddi bir endişeydi. Bu nedenle bazı ileri görüşlü ordular hızla harekete geçerek havacılığı kendi bünyelerine dahil etti. Balonlar yaklaşık 150 yıllık bir geçmişe sahip olsa da, uçaklar sahip oldukları hız ve manevra kabiliyeti ile gökyüzünde üstünlüğü ele geçirdi. Avrupa ve Amerika'da kısa sürede onlarca uçak fabrikası kuruldu ve havacılıkta hızlı ilerlemeler yaşandı.
20 Aralık 1909’da kurulan Osmanlı Askeri Komisyonu, Osmanlı'nın bu gelişmelerin dışında kalmaması gerektiğini önerdi. 1910 yılı ise Türk havacılık tarihi açısından dönüm noktası oldu. Bu yıl içerisinde Türk havacılığına dair ciddi fikirsel hazırlıklar yapıldı. Trakya bölgesinde düzenlenen bir tatbikat, havacılığın askeri harekâtlar için ne kadar gerekli olduğunu açıkça ortaya koydu. Tatbikata katılan Osmanlı Gözlem Heyeti içinde Mustafa Kemal Atatürk de yer almaktaydı. O dönemin Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, havacılığın yakın gelecekte büyük önem kazanacağını öngörerek, bu alana yönelik somut adımlar atılması için girişimlerde bulundu.
Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Harbiye Nezareti, İstanbul’da bir hava istasyonu kurulmasını kararlaştırdı. Fransa’ya pilotaj eğitimi için ilk Türk subayları gönderildi. Bu dönem, havacılık terimlerinin çoğunun Fransızcadan dilimize geçmesine neden oldu. Yeşilköy’de kurulan ilk hava alanında iki hangar inşa edildi. Fransa’dan temin edilen iki uçakla birlikte pilot ve teknik personel eğitimleri başlatıldı. Aynı zamanda İngiltere ve Almanya’dan da farklı uçaklar tedarik edilerek eğitim ve operasyonel kapasite artırıldı.
Tayyare Mektebinin (Hava Okulu) Kuruluşu
Mahmut Şevket Paşa tarafından havacılık işleriyle ilgilenmesi için görevlendirilen Yüzbaşı Süreyya Bey, yurtdışında pilot eğitiminin çok pahalı olduğunu ve fazla sayıda pilot yetiştirilemediğini görerek, öncelikle bir hava okulu kurulmasının şart olduğunu ifade etti. Hava Okulu ve Havacılık Merkezi kurulması önerisi kabul gördü. İlk başta okulun Üsküdar’da kurulması planlansa da, rüzgâr yönü, arazinin durumu ve demiryolu bağlantısı gibi sebeplerle Yeşilköy en uygun yer olarak belirlendi.

3 Temmuz 1912’de resmen açılan Yeşilköy Hava Okulu’nda hem pilot hem de bakım personeli eğitilmeye başlandı. Okulun ilk hedefi, öncelikle ordulara, ardından kolordulara birer tayyare bölüğü kazandırmaktı. Yönetim kadrosu; komutanı ve katip onbaşı dâhil olmak üzere toplam 24 kişiden oluşuyordu. Yıllık ortalama 50 pilot yetiştirilmesi planlandı ve her yıl üç dönem eğitim düzenlenecekti.
1914 yılında, Osmanlı gücünü simgelemek amacıyla iki Türk pilot (Fethi Bey ve Nuri Bey) Fransız yapımı uçaklarla İstanbul’dan Kahire’ye uzanan tarihi bir uçuşa başladı. Bu uçuş aynı zamanda Türkiye’nin ilk hava postası göreviydi. Ancak bu uzun görev sırasında iki pilot da farklı kazalarda şehit oldu. Görevi devralan üçüncü ekip, Kahire’ye başarıyla ulaşarak seferi tamamladı.
Osmanlı’nın Son Savaşlarında Hava Okulu
Okulun açıldığı dönemde Trablusgarp Savaşı devam ediyordu. Bu savaşta İtalyanlar 28 uçak ve 4 balon kullanırken, Osmanlı da havacılığı etkin kullanma ihtiyacı duydu. Balkan Savaşları’nın ilk safhasında yabancı personelin beklenen başarıyı gösterememesi üzerine ikinci aşamada Türk pilotları devreye girdi. Bu dönemde keşif ve bomba atma gibi görevlerle önemli katkılar sundular.

Balkan Savaşları sonrasında ise "İstanbul-Kahire Hava Seferi" gibi iddialı görevler üstlenildi. Her türlü zorluğa rağmen bu kıtalararası görev tamamlandı. Ancak hemen ardından I. Dünya Savaşı patlak verdi ve havacılık, daha tam anlamıyla toparlanamadan savaşa dahil oldu.
Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı'nın elinde yalnızca birkaç uçak ve pilot bulunuyordu. Ancak Almanya ve Avusturya’nın desteğiyle bu sayı hızla arttı. Savaş boyunca yaklaşık 450 uçak ordu hizmetine girdi. Operasyonlar; Gelibolu, Çanakkale Boğazı, Ege ve Akdeniz kıyıları, Kafkasya, Filistin, Irak ve Arabistan cephelerinde yoğunlaştı. Albatros, Fokker ve Gotha gibi Alman uçaklarıyla İngiliz, Fransız ve Rus uçaklarına karşı önemli başarılar elde edildi.
1914 sonunda, Yeşilköy Hava Okulu'nda 31 subay ile 417 astsubay, usta ve er görev yapmaktaydı. 3 Şubat 1915’te Alman Binbaşı Serno, Osmanlı havacılığının en yetkili ismi olarak göreve başladı ve bu görevini 4 yıl sürdürdü. 1916 yılında çift kişilik eğitim uçaklarının gelmesiyle eğitim sistemi gelişti. Ancak okulun üretim ve onarım kapasitesi yetersizdi ve bu durum, uçakların birliklere karadan gönderilmesini zorunlu kılıyordu.
Bu dönemde Yeşilköy Hava Okulu, sadece pilot yetiştirmekle kalmadı; 12 Ekim 1916’da aynı zamanda uçakların üretim, bakım, onarım ve birliklere dağıtım merkezine dönüştürülerek “Tayyare İstasyonu” kimliğini kazandı.
Mütareke Döneminde Havacılık
Mondros Mütarekesi sonrasında Yeşilköy Tayyare İstasyonu İtilaf Devletleri tarafından işgal edildi. Arşiv belgelerine göre, hava gücüne ait pek çok teçhizat yağmalandı ya da zorla alındı. 1 Mart 1919’da İngilizlerin boşaltma talebiyle karşılaşıldığında, okul büyük zorluklarla Maltepe’ye taşındı.
Milli Mücadele Yıllarında Hava Okulu
Osmanlı’nın savaşta yenilmesinin ardından hava gücü de büyük oranda dağıtıldı. Ancak Anadolu’daki işgallere karşı direniş başladığında, hava kuvvetleri yeniden şekillendirildi. 1920 yılında Eskişehir ve Konya'da toplanan pilotlar, kaçak yollarla temin edilen parçalardan kendi uçaklarını monte etmeye başladı. Adana’da iki uçakla ilk millî hava birliği kuruldu ve Eskişehir’de ilk bakım ve üretim tesisi oluşturuldu. Kısa sürede uçak sayısı 16’ya ulaştı ve keşif ile sınırlı taarruz görevleri yürütüldü.
13 Haziran 1920’de Ankara Hükümeti, Harbiye Nezareti’ne bağlı bir Hava Şubesi kurarak hava gücünü yeniden yapılandırmaya başladı. Eskişehir’de bir Hava Okulu kuruldu. Bu süreçte Hava Kuvvetleri'nin yapısında meydana gelen değişiklikler okulu da etkiledi. Adana’nın Fransızlarca tahliyesinin ardından okul sırasıyla Adana’ya, Konya’ya ve 8 Ağustos 1922’de yeniden Adana’ya taşındı. İzmir’in kurtuluşuyla birlikte, okul 17 Eylül 1922’de İzmir’e gönderildi.
Cumhuriyet Döneminde Hava Okulu ve Hava Harp Okulu
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye birçok alanda yeniden yapılanmaya giderken, havacılık da öncelikli konulardan biri oldu. Kurtuluş Savaşı’nın ardından İzmir, Afyon ve Bandırma’da üç hava bölüğü ile deniz hava birliği oluşturuldu. Atatürk’ün doğrudan teşvikiyle havacılığa büyük önem verildi. 1928 yılında bir Hava Bakanlığı kuruldu, birlikler bölükten tabur seviyesine çıkarıldı; 1932’de alay, 1939’da ise tugay düzeyine ulaştı. Eskişehir, Diyarbakır ve İzmir üç ana hava üssü olarak belirlendi. Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in pilot olması da bu alandaki kararlılığın sembolü oldu.

1925 yılında uçak bölükleri Eskişehir’e taşınırken, Hava Okulu da burada yeniden yapılandırıldı. 1929 yılında ise kurs formatından çıkarılarak iki yıllık kapsamlı bir okula dönüştürüldü. İlk yıl teorik bilgiler verilirken, ikinci yıl yoğun uçuş eğitimleri uygulanmaya başlandı.
1930’lu yıllarda, bir pilotun savaş görevine hazır hale gelmesi yaklaşık 6 yıllık bir süreci kapsıyordu. Bu süreç; kıta görevinden askeri akademiye, radar ve pilotaj eğitimlerine kadar birçok aşamayı içeriyordu.
Kayseri’de lisans altında uçak üretimi yapılan ilk fabrika açıldı. Almanya, Fransa, Polonya, İngiltere ve Amerika’dan çok sayıda farklı model uçak tedarik edildi. Türkiye, savaş boyunca tarafsız kalarak her iki cepheden de uçak alabilme imkânı buldu. Bu süreçte hava üsleri ve destek tesisleri genişletildi, 1944’te Hava Kuvvetleri kara kuvvetlerinden ayrılarak bağımsız bir kuvvet haline geldi.
Savaş sonrası Türkiye, ABD’den Spitfire, Mosquito, P-47, B-26 ve C-47 gibi modern uçaklar aldı. Truman Doktrini kapsamında Türkiye’ye gönderilen Amerikan yardımları ile eğitim ve bakım sistemleri geliştirildi. 1951’de İstanbul’da Hava Harp Okulu açıldı ve Türkiye F-84 jetleriyle jet çağına adım attı. 1952’de NATO üyeliği ile birlikte Türk Hava Kuvvetleri NATO’nun kolektif savunma yapısına entegre edildi.
Günümüzde Türk Hava Kuvvetleri
NATO üyeliği sonrası Türk Hava Kuvvetleri; T-33, F-86, F-100, F-102, F-104, F-4, F-5, F-16, C-130 ve KC-135R gibi pek çok Amerikan uçağını filosuna kattı. Bugün Eskişehir’de konuşlu 1. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı, Diyarbakır’daki 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı, İzmir’deki Hava Eğitim Komutanlığı ve Ankara’daki Hava Lojistik Komutanlığı ile görev yapmaktadır.

Her yıl 1 Haziran, "Türk Hava Kuvvetleri Günü" olarak kutlanır ve yurt genelindeki tüm birliklerde etkinlikler düzenlenir.
Comments